İzmir’deki Aids Vakaları Korkutuyor
1 Aralık Dünya AIDS Günü’nde hastalığa dikkat çekmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla her yıl çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Deniz Gökengin; hastalık hakkında bilgilendirmede bulunarak, İzmir’deki vaka sayılarının tam olarak belirlenemediğini ve bunun yanında İzmir’in en çok vaka sayısının bulunduğu üç ilden biri olduğunu belirtti.
Gökengin, “Genel olarak Türkiye’ye baktığımızda, Sağlık Bakanlığı’nın son verilerine göre, 1985’ten 2015’in sonuna kadar olan vaka sayısı 11 bin 843’tür. Bu orana baktığımızda ülke nüfusu da göz önünde bulundurulsa resmi kayıtlı vaka sayısının oldukça az olduğunu görmekteyiz. Türkiye tedavi konusunda oldukça ilerledi. Hastalar kalite tedavi süreçlerinden geçmekte, fakat tanı konusuna baktığımızda oldukça gerideyiz. Hastalık, yeterince önemsenmiyor ve hastalık konusunda yeterince bilinçli değiliz. HIV’ın en çok cinsel yolla bulaşması sebebiyle, bu hastalığın taşınması bir tabudur. Bu anlamda, hastalar kendilerini deşifre etmekten çekinmektedirler.
"Farkındalığı arttırmak için ülkemizde birçok kampanya düzenlemektedir, bunlardan birisi de, 1 Aralık 2016’da yapılacak. #DOKUN ile sosyal medyada kampanyanın duyurulması amaçlanmaktadır. Kampanya kapsamında kurulan, www.kendinicin1aralik.org sitesinde, hastalık hakkında bilinçlendirici çeşitli içerikler ve HIVli hastaların yaşam öyküleri bulunmaktadır. Farkındalığı arttırmak için bu gibi kampanyaların arttırılması gerekmektedir.” diye konuştu.
AIDS’in, HIV adı verilen bağışıklık sistemini zayıflatan virüsün sebep olduğu hastalıklar dizisinin son safhası olduğunu söyleyen Prof. Dr. Gökengin, “Bu virüs, konağın yani vücuda girdiği organizmanın bağışıklık sistemini zayıflatır. Bunun sonucunda korunmasız kalan organizma enfeksiyonlara ve kanserlere açık hale gelir. Hiçbir tedavi yapılmadığı takdirde yıllar içinde bağışıklık iyice zayıflar ya bir enfeksiyon ya bir kanser ya da her ikisinin de bir arada bulunduğu hastalıklar ortaya çıkabilir. Bunun sonucu kaçınılmaz ölümdür."
"HIV enfeksiyonunun kendine ait belirtisi ve bulgusu yoktur. Genellikle bağışık yetmezlik sonucu olan hastalıkların belirti ve bulguları görülüyor. Pek çok farklı hastalık ortaya çıkabilir, bu nedenle herhangi spesifik bir belirtisi yoktur. Fakat uzun süren ateş, uzun süren öksürük, uzun süren ishal, halsizlik, iştahsızlık, vücutta döküntülerin çok fazla olması, ağızda pamukçukların oluşması gibi belirtiler hastada bir soru işareti oluşturmalıdır." dedi.
20 Milyon İnsan Hala Tedavi Bekliyor
“AIDS üzerine yapılan çalışmalar, belli bir miktarda sonuçlarını verdi. Şu anda tüm dünyada enfeksiyon oranlarına bakarsak da hızlı yükseliş eğilimi azalmıştır diyebiliriz. Bazı bölgeler var ki, hızlı artış eğilimi hala yükselişte, bu bölgeler Doğu Avrupa ve Orta Asya bölgeleridir. Bunun yanında, geçmişte çok yükseliş eğilimi gösteren Afrika bölgesi gibi bölgelerde, HIV virüsü daha kontrol edilebilir duruma getirildi ama hala dünya üzerinde yaklaşık 37 milyon kişinin HIV’le yaşadığı düşünülüyor. Eskiye göre, enfeksiyon sayılarında azalma olduğu ve ölüm oranlarının çok ciddi bir biçimde düştüğünü bilsek de hala yeni enfeksiyonları görebilmek mümkündür. Hala HIV’den ölen insanlar var."
"Tedavi yöntemlerinin kapsayıcılığı çok arttı. Dünya Sağlık Örgütü, 2015 yılında 15 milyon kişinin tedaviye ulaşmasını hedefledi ve bu başarıldı. 2016 yılının sonunda da yaklaşık 17 milyon kişi tedaviye ulaşabilir hale geldi ama hala tedaviye ulaşamamış olan büyük bir kitle var. Hala tanıda iyi olmadığımızı söyleyebilirim. Avrupa için konuşursak hastaların yarısı geç tanı evresinde tanı alıyorlar. Bu konuya Batı Avrupa’da dahil, dünya olarak tanı konusunda iyi olmadığımızı söyleyebiliriz. Bunun yanında elimizde son derece güçlü tedavi seçenekleri var. Bu tedavi seçeneklerini kullanarak, zamanında tanı almış hastalarda ölümü engelleyebiliyoruz. Yani bir kişi, doğru zamanda tanı alıp, doğru zamanda tedavi edilirse ve tedavisine düzenli devam ederse AIDS’le yaşamını sürdürmeyi öğrenebilir.”diyen Gökengin; AIDS hastalığının 35.yılını doldurduğuna ve bugüne kadar hastalık hakkında sayısız çalışma yapıldığına da dikkat çekti.
AIDS’ten Korunmanın Alternatif Yolu İlaç
Hastalığın 3 temel bulaşma yolundan bahseden Gökengin; “Bunlardan ilk ve en yaygın olanı, cinsel ilişkidir. Cinsel ilişkinin her çeşidiyle hastalığın bulaşıcılığı vardır. İkincisi, kanla kirlenmiş kesici, delici aletler ile bulaşım. Üçüncüsü ise, anneden bebeğe doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası dönemlerde emzirme yoluyla bulaşımıdır. En sık doğum sırasında bulaşma görülür. Hastalıktan korunmanın ilk yolu, cinsel ilişki ile hastalığın bulaşmasını önlemek için temel yol prezervatif kullanımıdır."
"Son yıllarda ikinci bir korunma yolundan da bahsedebiliyoruz. Temas öncesi profilaksi diyoruz buna. HIV edinme riski yüksek olan kişilerde ve topluluklarda sürekli koruyucu ilaç kullanımıdır. Günde bir kez bir tabletlik kullanım söz konusudur. Tedavide kullandığımız bir ilacı, enfekte olmadan önce kullanılması şeklinde enfekte olmayı önleme amaçlı kullanılır. Cinsel yaşamı aktif olan erkeklerde kullanılan bir tedavidir. Aslında kadınlarda da etkili olan tedavi yöntemidir. Amerika bu yöntemi 2012 yılından bu yana, Avrupa ise yeni yeni kullanmaya başladı. Bu yöntem Türkiye’de henüz kullanılmamaktadır."
"Diğer korunma yöntemi, damar içi madde bağımlılarının ortak enjektör kullanmamalarıdır. Dünyada bunun için geliştirilmiş programlarda bulunmaktadır. Ülkemizde böyle bir program yürütülmemektedir. Anneden bebeğe geçişin önlenmesi için ise, yapılacak en önemli şey gebelerin doğumdan önce test edilmesidir. Zamanında saptanabilirse, anneye tedavi verilerek ve de doğum öncesinde, sırasında ve sonrasında özel önlemler alınarak bulaşma riski binde 5’in altına düşmektedir. Bu önlemler alınmadığı takdirde oran yüzde 40’lara kadar çıkabilmektedir. Hastalığın bulaşımını engellemek için uygulayabileceğimiz yöntemler bu şekildedir. Hala tedavi göremeyen insanların oranı yüksektir. Bunu azaltabilmenin yolları hala aranmakta, buradaki ilk önemli faktör, paradır. Tedavide kullanılan ilaçlar pahalı ilaçlardır. Dünyanın bazı bölgeleri için ilaç şirketleri ilaç ücretlerinde indirimler uygulamaktadır, özellikle kaynakları sınırlı Afrika ülkelerinde bu durum oldukça yaygındır. Bunun yanı sıra, ilacı çok ucuza üreten Brezilya ve Hindistan gibi ülkelerde bulunmaktadır. Bunlar vasıtasıyla tedavi erişim oranları yükseldi ama ne olursa olsun, ucuz da olsa ilaçlar belirli bir maliyete sahipler. Dünyada artık HIV’e ayrılan para, eskiye göre giderek azalmaya başladı. Bu da ciddi bir sıkıntı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, olabildiğince bulaşmaları azaltarak ve kişileri bilinçlendirerek giderilebilir” dedi.