SON DAKİKA

ÖDEMİŞ’TE “İSLAM DÜŞÜNCESİNDE EYLEM VE DEĞİŞİM”KONULU KONFERANS


Ödemiş Müftülüğü tarafından " İslam Düşüncesinde Eylem ve Değişim" konulu konferans düzenlendi.

Ödemiş Müftülüğü tarafından " İslam Düşüncesinde Eylem ve Değişim" konulu konferans düzenlendi.

Ege Üniversitesi Türk Dünyaları Araştırma Enstitüsü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Nedim Macit'in konuşmacı olarak katıldığı Ödemiş Belediyesi Kongre Merkezi'nde düzenlenen konferansa; din görevlileri, K. Kursu öğrenci ve öğreticileri ile çok sayıda vatandaş katıldı.

Konferansta konuşan Ödemiş Müftüsü Sebahattin Kesti; "İslam Düşüncesinde Eylem ve Değişim konusunda sayın hocamızın yazmış olduğu çok değerli eserleri bulunmaktadır. Kendisi sosyal araştırmacıdır. Engin bilgi ve birikiminden faydalanmak için kendisini davet ettik ve bizleri kırmadı davetimize icabet etti. Kendisine teşekkür ediyorum" dedi.

Prof. Dr. Nadim Macit ise konuşmasında; "İslâm düşüncesini akılcı damarını temsil eden kelamcılar/teologlar; irade hürriyeti meselesini İnsan Fiilleri başlığı altında tartışırlar. Biz, insan fiilleri meselesini "Dünya Kurmak: Eylem ve Değişim" başlığı altında tartışacağız. Çünkü tartışmak istediğimiz esas mesele Teologların insan fiilleri başlığı altında ürettikleri düşünce sisteminden bir eylem felsefesi, özgürlük anlayışı üretmenin imkânını sorgulamaktır.

Eylemin, özgürlüğün kısıtlandığı, çarpıtıldığı bir dünya tasavvurunun yaşanabilir bir dünya inşa etme yeteneği zayıf olduğu için "İslâm dünyasının durumunu" bu açıdan okumak önem arz etmektedir. Fert ve toplumun benliğini aşan "bilinçli eylem" dünya kurmanın ve dünyayı değiştirmenin temelidir. Keza bireyin ve toplumun yaptığı işler/eylemler o bireyin ve toplumun kimliğini oluşturur. Bir başka deyişle fert, kendisini fiillerinde seyreder. Toplumlar ve milletler de. Bu yönüyle tarih, milletlerin aynasıdır. Öyleyse kelamcılar/teologlar fertlerin, toplumların ve milletlerin kimlik oluşturma ve tarih kurma yeteneğini hangi esaslara dayalı olarak açıklarlar? Fertlerin, toplumların ve milletlerin kaderlerini, yükseliş ve düşüşlerini nasıl izah ederler, sorularının cevabını aramak önem arzetmektedir. Mezkûr iki sorunun cevabı, söz-iş, zihin-amel ve akıl-eylem arasındaki ilişkide saklıdır. Peki, klasik İslâm düşüncesinde eylem-değişim ilişkisinin teolojik bağlamı nedir? Bu sorulara cevap verebilmek için ilk aşamada klasik teolojinin eylem-değişim anlayışını belirlemek ve tartışmaya açmak gerekmektedir."
,
"Batı düşünce geleneğinde theology, ilahiyat ve tanrıbilim karşılığında kullanılır. İslam düşüncesi açısından dinî ilimlerin tümü ilahiyat kapsamına girer. Kelam İlmi özel anlamda Allah'ın zatı, sıfatları ve fiillerinden bahsettiği için tanrıbilim şeklinde adlandırılabilir. Teoloji kavramının tanrıbilim karşılığında kullanılmasını esas alarak metin içinde 'kelamcılar' yerine teologlar kelimesini kullanmayı tercih ettik. nbsp;Dünya - Kurmak Klasik teoloji; ilmî-fikrî içeriğini vahyin yorumundan, biçimini tarihî ortamdan alır. Bu nedenle her düşünce sistemi gibi baskın düşünce akımlarının ve kültürel yapıların etkilerini taşır.

Fikrî ve kültürel etkilere, insan fiilleri/irade hürriyeti üzerine yapılan yorumlarda da rastlanır. Yorumlama eylemi, bir nehir gibi tarihin içinde akıp gider. Her tarihî dönem kendi ruhunu kavramlar yoluyla yansıtır. Öyleyse içinde bulunduğumuz çağda bu konuyu, dünya kurmak, eylem ve değişim başlığı altında tartışmamız tarihin etkin ufku ile buluşmayı sağlar."
"Tartışmayı amaçladığımız konuları şöyle sıralayabiliriz;
• Teologların insan fiilleri konusunda yaptıkları çözümlemelerinden bir eylem felsefesi çıkarılabilir mi?
• İslâm düşüncesi, şu veya bu ölçüde biçimini tarihten aldığına göre, Kur'ân'ın insan iradesine, dolayısıyla eylemin anlamına ve alanına yönelik ifadelerini bu çerçevede tartışmak ne kadar anlamlıdır? Klasik anlayışa dayalı olarak insan fiillerini sadece varlık düşüncesi açı- sından tartışmak yeterli midir? Böyle bir tartışma ile insan-dünya kurma ilişkisi üzerine sürdürülebilir bir düşünce üretebilir miyiz?
• İnsan fiilleri konusunda teologların dayandıkları fikrî temellerden bir insan hakları öğretisi, bir özgürlük felsefesi çıkarılabilir mi? İslam'ın erken döneminde iç ve dış etkilere ve gerilimlere bağlı olarak gündeme gelen irade meselesi daha çok siyasî bağlamda tartışılmıştır. Daha sonraki süreçte yapılan sistematik tartışmaların arka planını oluşturan fikrî ve siyasî temel ise biçimini; belirlenmiş, kapalı ve hiyerarşik âlem anlayışından almıştır. Öyleyse insan, iktidar ve tabiat arasında kurulan ilişkinin fikrî niteliği ve tarihî bağlamı değiştiğine göre klasik dünya görüşünün aynen korunması ve tekrarlanması ne anlama gelmektedir? İnsan fiillerinin tartışmaya açılması ve yorumu; İslâm düşüncesinin tarihte bıraktığı izi gösterir. Bir inancın ve değer sisteminin insana yüklediği anlam, belirtilen tarihî izde saklıdır. Bu o kadar önemlidir ki İslâm dünyasının çöküşü ve yeniden kuruluşu aynı sorunla bağlantılıdır. Çünkü gelenek, yorum ve değer ilişkisinin değişimdeki yerini ve etkisini belirlemeden günümüzü konuşmak çok zordur. İşte bu sebeple eylem-değişim anlayışının iç mantığını ve tarihî alana ilişkin yorumunu ve bunun değişimle ilişkisini belirlemek; meselenin fikrî dayanaklarını Dünya - Kurmak göstermeye ihtiyaç duyar."
Belirtilen çerçevede şu iki sorunun cevabını aramak önem arz etmektedir; Geleneksel teolojik düşüncenin dayandığı fikrî temeller nelerdir?
• Eylemin teolojik yorumu tarihsel olarak ne anlama gelmektedir? Esasen herkes kendi tarihini konuşmakta ve kendi tarihini sırtında taşımaktadır. Öyleyse asıl mesele, İslâm'ın tarihî süreçte anlaşılmadığı değil, kendi bağlamı içinde anlaşıldığı ve o bağlam içinde anlamlı olduğu sorunudur. Anlamayı oluşturan kültürel evren değiştiği zaman anlama da değişmektedir ve bu husus çok değişik etkilerle iç içedir. Tarihî süreçte İslâm'ın anlaşılmadığı ve bu nedenle de Kur'ân'a dönüşün gerekli olduğunu ileri sürenlerle tarihî bilgileri bugüne aktararak meseleleri çözdüğünü düşünenler arasında hiç bir fark yoktur. Her ikisi de kaba bir gözlemden ibarettir ve iki konum arasındaki mesafeden yararlanmaktadır. Daha açık bir deyişle bu, faydacı ve güncel ilgilerle inşa edilmiş söz yığınıdır. Çünkü birinci anlayışa göre tarih hurâfe yığınıdır, Müslümanlar ise bu hurâfenin hâmileridir. İkinci anlayışa göre ise yorumu belirleyen tek unsur dil ve dilin beyanıdır. Dolayısıyla dinî lafızların ilk anlamına ulaşmak ve onu çevirmek her zaman için geçerli ve yeterlidir. Yani her ikisi de lafızcıdır ve sosyolojik süreçleri ihmal eden yaklaşım biçimidir. Sıraladığım sorunlar çerçevesinde diyebiliriz ki bu çalışma, eylem değişim ilişkisinin farklı yorumlarını ve bunların dayandıkları aklî ve naklî delilleri dikkate alarak, geleneğin ördüğü hiyerarşik dünya görüşünün eleştirisini ve yeniden yorumlanmasını amaçlamaktadır. Bunu yaparken dinî ifadelerin sözel çerçevede okunmasını değil, belli varsayımlara ve öncüllere dayalı metodik bir yorumu öncelemektedir. Ayrıca bu çalışma, geleneği bir veri alarak yeni bir anlayış geliştirmeyi amaçlamaktadır. Çünkü ülkemizde birçok çalışmanın problem edindiği bu konu; imaj oluşturmanın ötesinde bir anlam taşımıyor" dedi.
Buket takdimi ile konferans sona erdi.

Tuğçe Savran