Süresiz Bir Ot Festivalinde miyiz?
Süresiz Bir Ot Festivalinde miyiz?
İstiklal Caddesi'ndeki kadınlar günü kutlamaları kimilerine göre bir başkaldırı, kimilerine göreyse ülkeye biraz fazla gelen feminist bir hareket ama çoğunluğa göre kadınların herhangi bir protesto engeli olmadan dayanışma ruhlarını içlerinden seve seve çıkardıkları koskoca bir yıl içindeki tek gündü.
Pankartların hepsi Türk kadınının yaratıcı zekası ve kültürünü harmanladığı esprili içerikleriyle çok hoştu. İçlerinde yer alan "Bırak evi b.k götürsün." ve "Kadın kadındır, çiçek babandır." yazılı olanları ise benim favorilerim.
Sahi neden "kadın bir çiçektir, çiçek gibi ilgiye muhtaçtır, onların da suyu sevgidir bıdı bıdı" klişesi hiç bitmez?
Kadın kadındır. Çok doğru.
Kadın onca acıya rağmen bir canlıyı doğuran, besleyen, büyüten, büyüttüğünü koruyup kollayacağım derken yeniden acılar yaşayandır…
Çalışan, okuyan, çalışmak ve okumak için ekstra bir çaba sarf etmesi gerektirilmiş olan; bunu aşmak için bile yine çabalayan kendine has ve hiçbir tanımın içine sokulup basitçe açıklanamayacak varlığı "işte sen bir çiçeksin" diye açıklayan adama demezler mi "oğlum biz sana saksıda çiçek versek kül tablası yaparsın sen onu" diye?
Başlığın cevabını da ister misiniz? Süresiz bir ot festivali değil kadınlarla birlikte yaşadığınız şu dünya…
Gazeteci, yazar ve eleştirmen Rebecca West'in şu sözleri bir nesneyle kadının eşit tutulmasına, buna isyan ettiğimiz zaman da yapılması muhtemel yorumlara sıkı bir cevap olabilir; "Ben hiçbir zaman feministin ne olduğunu anlayamadım. Ancak şunu biliyorum ki beni kapı paspasından ayıran duygularımı açıkladığımda insanlar bana feminist dediler."