SON DAKİKA

Hülya`nın Cephesinden

Adama Gülerlerdi

Bir insanın kıyafet tutkusu olması, modayı her daim yakından takip etmesi, işi daha da abartarak bir stilistle çalışması hiç bana göre değil.

Benim moda anlayışım çoraplarımı pijamalarımın içine sokup üşümemek, semt pazarında ihraç fazlası kalan ürünleri "buna 5 lira versem olur mu?" şeklinde pazarlık yaparak dolabıma atmak, çok sevdiğim ama artık fazla kilolardan dolayı vedalaşmaya kıyamadığım kot pantolonları büyük bir azimle giymekte ısrar etmek üzerine kurulu.

Cümbür cemaat yaşanan evlerde hep geçmiş yıllardan kalan kıyafetler olur. Bunların çoğu yeni bir bebek doğarsa ona giydiririz diyerek saklanan ama naftaline boğulan sonunda da 'oyuncak bebeklere' yar olan tulumlar, 80'li yılların vatkası bol gömlekleri, bir iki düğünde giyinilip tövbe ettiren ayak düşmanı topuklulardır.

Retro modası icat edilmediği zamanlardı. Ben bu kalan kıyafetlerden giymek istediğimde annemin lafı şu olmuştu; "Adama gülerler giyilir mi onlar hiçç."

Bu dediklerim 2001,2002 olarak giden milenyum etkili yıllardı ve hali hazırda geçmiş magazin haberleri ya da dergiler karıştırıldığında modayı sadece ben değil ülkece kimsenin fazla tınlamadığı anlaşılacaktır.

Latince "geçmişe ait" anlamındaki Retro, çöpe gidecek ne varsa kurtardı orası kesin. Abartı sevilir çünkü.

Vintage ise geçmişi 19. yüzyıla kadar giden "dikkat çekici" bir akım olarak tarif ediliyor.
Bu ikisi arasındaki farkı çözersem bakarsınız moda sektörüne de el atabilirim.

Çözemesem bile en azından artık giyindiğimde gülünecek bir konu kalmadı buna da şükür…