Çağın Sorunu
Çağımızın açlık, yoksulluk, barınma, savaş gibi en büyük sorunlarından birisi sanırım işsizlik. Aslında bu yüzyıllardır süregelen bir sorun olmakla birlikte işsiz kişi sayısının gitgide artması ise insanı korkutmuyor değil. Çünkü işsizliğin ardından doğal olarak saydığım açlık, barınma eksikliğinin gelmesi çok normal.
Peki ne bizi bu hale neden? Neden işsizlik bu kadar fazla? Gençlerimiz neden geçimlerini sağlamak için gerekli olan bir iş bulmakta zorlanıyor? Peki iş bulunmazsa ne olur? Tüm bunlar ardı arkası gelmeyen ve cevapları sosyolojik olarak incelenmesi gereken konular. Peki kim bu işsizler veya neden işsiz kalıyorlar? İşte asıl değinilmesi gereken ve insanın canını yakan konu sanırım bu.
En büyük işsiz oranını maalesef ki üniversite mezunu gençlerimiz oluşturuyor. Büyük umutlarla üniversiteye giden gençler mezun olduktan sonra yine aynı hevesle iş aramaya koyulsalar da birçoğunun yüzüne kapılar kapanıyor.
Daha sonrasında ise gazetelerde, televizyonlarda “Atanamayan Öğretmen Pazarda Meyve Satıyor”, “Yüksek Lisans Mezunu Genç İnşaatta Ekmek Parası Kazanıyor”, “Üniversite Mezunu Genç Kız Odasında Olmak Yerine Tarlada Bekliyor” gibi başlıkları görmek artık bize çok normal geliyor. Onların yaşadığı hayal kırıklığı, psikolojik çöküntü ile ailelerin yaşadığı üzüntü ölçülecek düzeyde olmuyor. Bence bu sorunun en temelinde fazlalık yer alıyor.
Örneğin daha önceki yıllara bakıldığında üniversite mezunu işsizliğin bu seviyede olmadığı görülecektir. Çünkü az sayıda olan üniversitelere girmek zor olurken okulu bitirdiğinde iş bulmak ise kolay olmaktaydı. Yani üniversite sınavında mezun olunca işsizlikle yüzleşecek olan yığın elenir ve elenenler de kendi yollarını çizerdi, erkenden başka işlerde kendilerini gösterirlerdi. Günümüzde ise hemen hemen her ilde birer ve bazılarında en az ikişer, üçer üniversite bulunuyor ve neredeyse baraj puanını geçen her genç üniversiteye yerleşiyor. Daha sonrasında ise iş için ümitler, beklentiler başlıyor, bu yolda paralar harcanıyor, aileler zorlanıyor ama yine aynı ümitle beklentiyle kendilerine düşeni yapıyorlar.
Geçen 2-4 sene sonunda ise tam bir hüsran. Yani eskiden olmayacağını baştan bilip kendi yolunu çizen gençlerin bunu öğrenmeleri günümüzdeonca para, ümit, hayal yıkımından sonra gerçekleşiyor. Boşa geçen zaman ise cabası. Kısaca bizim bu duruma artık bir dur dememiz gerekiyor. Ülkemizde bu kadar bol üniversitenin olması sanılanın aksine kötü bir durum. Bu üniversite bolluğu yüksek işsiz sayımızı artırmaktan başka bir işe yaramadığı gibi vasıfsız eleman yetiştirmeye de öncülük ediyor.
Özetle üniversite mezunu işsizliğin çözümü üniversite açmak değil kapatmaktan geçiyor.
Yoksa içimizi acıtan “Bir Üniversite Mezunu Daha Pazarda” başlıkları hayatımızdan hiç silinmeyecek.