SON DAKİKA

Çanakkale’de Bir Mehmet Akif Ersoy

Merhaba sevgili okurlar;

Biliyorum 18 Mart tarihi geçeli epeyce oldu ama geçen gün gördüğüm bir film bana Çanakkale Savaşı’nın, o dönemin şartlarının çetinliğini tekrar hatırlattı.

Bir de bunun üstüne İstiklal Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’un hayatını anlatan bir konferansa katılınca içim daha bir ürperdi. Bu defa Çanakkale Savaşı’nı bir de Mehmet Akif Ersoy’un gözünden görme imkânı buldum. Mehmet Akif o kanlı savaş sürerken savaşın ortasında bir masada İstiklal Marşı’mızı yazmaya başlamış ve kurşun seslerinin arasında bir gecede yazıp bitirmiş.

Evet herkes anlattı bu savaşı, filmlerini çekti, kitaplarını yazdı ama öyle biri vardı ki bunu belki de anlatılabilecek en içten, en derin, en sağlam haliyle anlattı; Mehmet Akif Ersoy. O hem şair, hem hekim, hem öğretmen, hem milletvekiliydi ve sanki bunların hepsini o ölümsüz savaşı yazmak için birleştirmişti. Savaşın şiddetlendiği zamanlarda belki de bir şeyler yapmak istedi bir yol aradı çünkü bir şeyler yapmak lazımdı bu millet için.

Öyle bir şey ki bundan sonra dünyaya gelecek herkes bu milleti hatırlasın, çektiği acıları, atalarının yaşadıklarını bu zor günlerini unutmasındı. Öyle bir şey yazmak lazımdı ki geride bıraktıklarına bakmadan şehit olan askerlere, ciğeri yanarak belki tek yavrusunu belki de hepsini cepheye yollayan anaları kimse unutmasındı.

İşte bunun için arkada kurşun sesleri gelirken bir masanın başına oturdu Mehmet Akif Ersoy. Başladı yazmaya. O yazdıkça kelimeler kurşun sesleri gibi ardı ardına geldi, anaların gözündeki yaşlar gibi yaktı yazdıkları.

Ve o gün o masanın başında bir ulusun bir milletin hayatı, ölümsüzlükle ölüm arasında geçen bir savaş anlatıldı. O yazarken nasıl yazdı bilinmez ama biz onun yazdıklarını okurken içimiz yandı. Biz duyduklarımızı yazdık o gördüklerini, biz hissetmeye çalıştık o hissettirmeye. Ve o yüzden biz şehit dedik onlara o bedrin aslanları.

Belki sıra sıra kitaplar yazılırdı bu savaş için çünkü o kadar büyük o kadar geniş, acısı o kadar fazlaydı. Ama Mehmet Akif ‘’Çanakkale Şehitlerine’’dedi ve anlattı tüm vahşeti bir şiirde. Bir cümlede özetledi o kıyameti andırır hali: ‘’ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer’’ Bu nasıl hayal edilirdi, nasıl yaşanırdı?

Karnında azıcık aşı, gözünde huzursuz uykusu, yüreğinde ana, eş, çocuk, kardeş özlemiyle nasıl savaşılırdı? Ama karşıdaki düşman değil miydi benim karnımdaki aşa, gözümdeki uykuya, anama eşime, çocuğuma, kardeşime, vatanıma göz koyan. O zaman savaşılırdı elbet, hem de ne savaşmak. Hem ne demişti Mehmet Akif Ersoy; ‘’Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, sana ağuşunu açmış duruyor peygamber’’