SON DAKİKA

Ülkeyi Kim Düzeltebilir?

Neredeyse denenmedik kimse kalmadı. Kemalistler, ulusalcılar, sol-sosyalist düşüncedekiler, milliyetçiler, islâmcılar, orta yolcular, liberaller, kapitalistler, burjuva destekçileri, bir yazarımıza göre cemaat, vesaire. Gerçek şu ki; ülkeyi düzeltebileceğine inanmak istediğimiz kurtarıcı kalmadı.

Biz neden düzelticiler, kurtarıcılar bekleriz? Bir toplum herhangi bir guruba havale edebileceğimiz kadar homojen midir ki, o gurubun veya düşüncenin hedeflerine ve programına göre düzeltilebilir olsun?

Toplumların böyle bir beklenti içinde olmaları yeni bir durum değildir. Tarih boyunca her toplumun beklediği bir Mesih, bir mehdi vardı, olmaya da devam edecektir. Sorun artık o toplumların değil, o topluma yön vermesini beklediğimiz aydınların da, bir bezginlik içinde kurtarıcı bekliyor olmasıdır. Benzeri bir feryadı Mehmet Akif’ten savaşların ve yıkımların ortasındaki Osmanlı’nın son günlerinde duymuştuk. Bütün sebeplerin ve ülkeyi kurtarma çabalarının sonuçsuz kalması ile “Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini” veya daha ileri gidip “ağzım kurusun, yok musun ey adl-i ilâhi?” diyecek kadar ümitsizlik içine girmişti.

Ülkeyi kurtarmayı, gelecek nesillere havale etmek başvurulacak son çare idi. Tevfik Fikret oğlu Halûk’a, Mehmet Akif, oğlu Asım ve onun nesline havale ediyordu. Yalan değildi mevcut liderlerden, halktan da bir şeyler beklenemeyecek kadar acizlik içindeydiler. İşin daha kötüsü ülkeyi aydınlığa kavuşturması için Berlin’e gönderilen Asım’dan da Işık getirmesi için Amerika’ya gönderilen Halûk’tan da bir haber alamamış olmamızdı. (Bildiğim kadarıyla Halûk, Hıristiyan dinini seçerek papaz olmuş, Asım’ın akibetini araştıramadım, belki bir gün onu da yazarım. R.G)

TEK İDEOLOJİLİ DEVLET MODELLERİ YERİNİ ÇOĞULCU YAPILARA BIRAKIYOR

Bugün kimilerine göre, yüz yıl öncesini aratmayacak bir çaresizlik manzarası sergilemektedir. Bu yüzden olup bitenleri görenler bir çözümsüzlük girdabında, bu halden bizi kimlerin kurtaracağı sorusunu haklı olarak soruyorlar. Halûk’ları, Asım’ları beklemek bizim için bugünden vazgeçmek anlamına geliyor. Şu veya bu gurubu, ideali, ideolojiyi, etnik aidiyeti, sosyal siyasal düşünceyi kurtarıcı olarak görmekten de oldukça uzağız. Özellikle güven sarsıcı bir sürecin sonunda denenmemiş hiçbir düşünce akımının ve hareketin kalmadığı şu dönemde, ülkeyi olması gerektiği hizaya çekebilecek tek bir yapı kalmamış görünüyor.

Bu durumda ümitlerimizi yitirip işi, bu günümüzden neler götüreceğini bile bile belirsiz bir geleceğe mi havale etmeliyiz? Böyle bir geleceğin bu günümüz için bir hayrı olmayacağına göre, herkesin kendi alanını, karşısındakinin özgürlük alanlarına göre hizalayarak, yeniden belirleyip ortak bir dünya kurma çabasına girişmesi gerekiyor.

Tek ideolojili, tek yapılı devlet modelleri artık yerlerini çoğulcu ve farklılıklarıyla gurur duyan yapılara bırakıyor. (Yazar burada pek çok milletten insanın refah ve özgürlük içinde yaşadığı ABD. ve Avrupa Ülkelerinden bazılarını örnek olarak vermemiş.R.G)

Birilerinin endişe ettiği gibi bu durum, toplumun bütünlüğüne, ortak değerlerine, bir arada yaşama iradesine aykırı bir durum değil, aksine bütünleştirici ve toplumu her türlü farklılıkları ile bir arada tutma özelliğine sahiptir. (Yazarın burada da 600 yıl bir arada yaşamış Osmanlı İmparatorluğu örneğini vermesi beklerdim.R.G) Farklılıkları gizleyerek, problemleri halı altına süpürerek geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değildir.

Tek ideolojili sistemlerin artık esamesi okunmuyor. Siyasal İslâm temsilcileri tek tipliği, tek dil, tek din, tek mezhep ve tek erk’e indirgeyerek yeni bir aşamaya getirdiler.

Bugün bu durumun düzeltilmesinin sorumluluğu ülkenin bütün renklerine düşmektedir. Bugün iktidar sarhoşluğu ile buna yanaşmayanların dahi, yarın ihtiyacı olacak özgür yaşam alanları için her kesimin geçmiş yargı ve suçlamaları bir kenara bırakarak el ele vermeleri gerekiyor. Kimsenin öteki olarak gördüklerini ortadan kaldırma ve steril bir dünya kurma gibi bir şansı olamayacağına göre, bütün ötekilerle birlikte yaşamanın temrinlerini bu günden yapabilmek, birlikte gelecek inşa edebilecek zemini hazırlamak ve en önemlisi de normal ötesi absürt dönemin bir an evvel aşılması için kayıkçı kavgasını bırakıp, birbirlerini dinlemeye, ortak çözümler üretmeye, ortak zeminler oluşturmaya çalışmaları gerekmektedir.

Bunu da gelecek nesillere bırakacak olursak, bizim yaşadığımız tecrübeleri, onlar da bir kez daha yaşamak zorunda kalacak, hayâl kırıklıkları içinde çırpınıp duracaklardır.

Çocuklarımıza daha iyi bir hayat bırakmak istiyorsak, en yakınımızdakilerden başlayarak, öteki gördüğümüz herkese elimizi uzatmak zorundayız.

Not: Bu yazı, ABD. Columbia Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları Bölümü’nden Doktor İhsan Çolak tarafından kaleme alınmıştır. Özetlemeye çalıştım.