SON DAKİKA

Zenginiz be şekerim

Geçtiğimiz hafta sonunda 15.si düzenlenen Avrupa Şampiyonası sona erdi ve Portekiz şampiyon oldu. Hatırı sayılır yıldızlar topluluğu Portekiz bu zafer sonrasında UEFA’dan aldığı paranın bir kısmını takıma dağıttı. Tarihlerindeki en büyük zafer karşılığında 275’er bin Euro prim futbolculara dağıtıldı. Takım ne finallere katıldığı için ne de turnuvada aldıkları puan ve atladıkları turlar için hiçbir prim almadı. Peki ya Türk Milli takımımız?

Milli takımımız Türk toplumunun genel alışkanlıklarından olan “yumurta kapıya dayanınca” harekete geçme özelliğini elemelerde gösterip öyle Portekiz’in yaptığı gibi açık ara falan da katılmadı finallere. Adeta doğum sancısı içinde ve neredeyse hepimizi matematikçi yapan onlarca olasılık problemi içinde finallere kaldı. Bu büyük (!) başarının karşılığında Türkiye Futbol Federasyonu adam başı 500.000 Euro prim verdi. Finallerde gruptan çıkma başarısı gösteremese de TFF’den çok hınzır birileri “bu da büyük başarı” diyerek adeta ironi yaparak ayrıca kişi başı 150’şer bin Euro daha prim verdi. Belki de tarihte ilk kez “sportif başarısızlık ödüllendirildi”.

Finalde önce sakatlandığı için sonrasında da içine sığmayan sevinciyle hüngür hüngür ağlayan Dünyanın en iyi iki futbolcusundan biri android-insan Ronaldo’ya bakarken adeta duygu sarhoşluğu yaşadım. Malum sebeplerden bir çok Türk gibi finalde Fransa’yı alt eden Portekiz ve ülkesi için adeta savaşan Ronaldo için sevindim ve gurur duydum. Bir taraftan da gülmeden edemedim çünkü adamların her yerinden ter gelip söke söke başarıya imza atarken aldığı ödül bizim çocukların aldığı toplam başarısızlık ödülünün yarısı bile etmiyor. Yani meşhur “ne kadar ekmek o kadar köfte” sözü burada doğrulanmadı.

Portekiz gerek kişi başı yıllık gelir ve gerekse ülkelere göre yaşam kalitesi sıralamasında 30. sıralarda yer alırken Türkiye maalesef kişi başı yıllık gelirde Portekiz verilerinin yarısına bile ulaşamazken yaşam kalitesi sıralamasında ise 50. sıranın üstünde yer alıyor. Veriler bir şeyler anlatabiliyor mu? Bilmiyorum... Peki sahada küfür edildi diye ekranlara çıkan ve parmağını göstererek “onlarla tek tek hesaplaşacağım…” diyen futbolcularımız bu onurlu davranışı primler için de gösterip “biz bunu hak etmedik ki?” dediler mi? Maalesef hayır. Birkaç cılız “bağış yapalım” sözü de fos çıktı.
Ama futbolculara haksızlık yapmayalım. Bu ülkede “emekliye o kadar zam yaparsak batarız” diyen bakanlar bina maliyeti 1.370.000.000 TL olarak açıklanan ve halen örtülü ödenek hariç 434 milyon TL bütçesiyle günlük 148.630 TL. maliyeti devam eden Cumhurbaşkanlığı Sarayına elleri kızarırcasına alkış tutmadılar mı? Uzun zamandır hiçbir zengin ülkenin besleyemediği Suriyelileri besleyip, barındırmıyor muyuz? Şimdi de 2.5 milyon Suriyelinin sınavsız üniversite, iş garantisi ve hatta vatandaşlık konusunu tartışmıyor muyuz?

Yaşadığımız durum kelimenin tam anlamıyla “hovardalıktır”. Bir zamanlar tanıdığım biri geldi aklıma. Bu kişi anadan babadan kalan mirası teker teker tüketir, baba yadigarı işletmede çalışan işçilerin parasını öderken bin dereden su getirir ve oldukça düşük fiyatla adam çalıştırırken kendi lüksü ve yaşantısında kesinti yapmak ise hiç aklına gelmemiş. Hasbelkader aynı ortamda bulunduğum zatı muhterem (!) ile yakın arkadaşının sohbeti geldi aklıma. Bizimki elinde oldukça pahalı bir yüzüğü kutusunda gösterirken arkadaşı dayanamaz ve “durumun ortada bu kadar da hovarda olma be kardeşim daha yeni bir hediye aldın kıza ne gerek var” deyince zatı muhterem cevap verir “zenginiz be şekerim, zenginliğimiz azalsa da gönlümüzün zenginliği azalmaz”…

Emeklisi, işçisi zor durumdayken, esnafı, çiftçisi kan ağlarken hovardaca futbolculara, saraylara para saçan zihniyet bende o zat-ı muhterem ile benzerlik hissiyatı uyandırdı. Bizim hovardaya ne mi oldu? Son olarak nasıl olmuşsa sıfırlamayı başarmış , varını yoğunu tüketmiş, kızı da başkasına kaptırmış yalnız başına pejmürde bir halde yaşayıp gidiyormuş. Umarım akıbet benzer olmaz…