Hülya`nın Cephesinden
Bunlar Hep Benim Başıma da Geldi..
Bir evi benimsemek, o evde düzen kurabilmek, rahat edebilmek, yaşam alanını çok sevmek insanın hayatında ne kadar önemli.
Zira canımız her sıkıldığında sığınabileceğimiz evimizden öte köy yok.
Benim içinse ev kavramı "bir nakliye şirketiyle artık ortak mı olsam acaba?" diye düşündürtecek kadar ayarsız…
Genele bakıldığı zamansa durum her açıdan daha karmaşık. Örneğin doğduğu günden bu yana aynı eşyalarla aynı evde yaşayanların incelendiği bir psikoloji testi bu kişilerin; 20li yaşlardan sonra başka bir eve taşınmalarının kişisel uyum süreçlerini çok uzattığı, stres faktörünün de buna paralel olarak arttığını gösteriyor.
İşte çelik gibi sinirlerimi borçlu olduğum yıllaaar, yıllar…
Bir saydım bizimkiler ben 18 yaşına gelinceye kadar tam on kez taşınmışlar. Ben de evliliğimin 5. yılında 3. evime geçtim.
Göçebe ruhlu bir yapımız olduğundan değil elbette. Doksanlı yıllarda İzmir'in merkezinde yaşayan herkesin aşina olduğu mevzu… Yeni evli ailelerin hırsızlık olaylarına maruz kalmaları anne ve babamın başlarında bir lanete dönüşünce ev değişiklikleri haliyle sıklaşmış.
Öyle ki hırsızın bebek odasına girerek başucumdaki yastıktan küçük altınları götürmesi (evet sevgili okuyucu doğru okudunuz) gibi bir durumdan bahsediyoruz ve bu korkulmayacak gibi değil. (Daha iki aylıkken uğradığım maddi kayba ne demeli?)
Çatı katı, zemin altı, asansörsüz 19. kat, dolandırıcı bir kooperatif başkanının bitti bitecek diye yıllarca oyalaması ve apartman yapılıyor sandığımız yerde gördüğümüz ağaçlandırma çalışması sonrası bize "kaderini sev" mottosunu ilan etmekten başka çare kalmadı.
Baba evinden ilk ayrılışa gelecek olursak bu iş üniversite okumak için başka bir şehri seçmeniz şeklinde başlıyor ise yalnız değilsiniz, ülkemiz bu 'öğrenci evisus'ların vatanı.
Ev arkadaşınız benimkisi gibi aşk acısını biraz fazla ciddiye alan bir tipse ve evi Nejat Alp'in "Arkadaşım" şarkısını günde 589 defa çalarak bir tavernaya dönüştürmüşse sizinle aynı kaderi paylaşmanın tesadüfüne mazhar olduk demektir ne hoş…
Türlü versiyonlara sokulup neredeyse ekmek arası götürülen makarna hakkında da mutlaka otursak ağlayacağımız ortak anılarımız vardır.
Karşılaştığınızda merhaba dediğiniz zaman "merhaba ne, sen kimsin" der gibi bakan, ayakkabı koleksiyonunu nedense dış kapısının önünde sergilemekten haz alan, aidat konusunda fahri maliye bilirkişisi olarak dolaşan tüm komşulara da buradan selam olsun… Hiç sizi unutur muyuz?
Hülya Ayazoğlu
Bir evi benimsemek, o evde düzen kurabilmek, rahat edebilmek, yaşam alanını çok sevmek insanın hayatında ne kadar önemli.
Zira canımız her sıkıldığında sığınabileceğimiz evimizden öte köy yok.
Benim içinse ev kavramı "bir nakliye şirketiyle artık ortak mı olsam acaba?" diye düşündürtecek kadar ayarsız…
Genele bakıldığı zamansa durum her açıdan daha karmaşık. Örneğin doğduğu günden bu yana aynı eşyalarla aynı evde yaşayanların incelendiği bir psikoloji testi bu kişilerin; 20li yaşlardan sonra başka bir eve taşınmalarının kişisel uyum süreçlerini çok uzattığı, stres faktörünün de buna paralel olarak arttığını gösteriyor.
İşte çelik gibi sinirlerimi borçlu olduğum yıllaaar, yıllar…
Bir saydım bizimkiler ben 18 yaşına gelinceye kadar tam on kez taşınmışlar. Ben de evliliğimin 5. yılında 3. evime geçtim.
Göçebe ruhlu bir yapımız olduğundan değil elbette. Doksanlı yıllarda İzmir'in merkezinde yaşayan herkesin aşina olduğu mevzu… Yeni evli ailelerin hırsızlık olaylarına maruz kalmaları anne ve babamın başlarında bir lanete dönüşünce ev değişiklikleri haliyle sıklaşmış.
Öyle ki hırsızın bebek odasına girerek başucumdaki yastıktan küçük altınları götürmesi (evet sevgili okuyucu doğru okudunuz) gibi bir durumdan bahsediyoruz ve bu korkulmayacak gibi değil. (Daha iki aylıkken uğradığım maddi kayba ne demeli?)
Çatı katı, zemin altı, asansörsüz 19. kat, dolandırıcı bir kooperatif başkanının bitti bitecek diye yıllarca oyalaması ve apartman yapılıyor sandığımız yerde gördüğümüz ağaçlandırma çalışması sonrası bize "kaderini sev" mottosunu ilan etmekten başka çare kalmadı.
Baba evinden ilk ayrılışa gelecek olursak bu iş üniversite okumak için başka bir şehri seçmeniz şeklinde başlıyor ise yalnız değilsiniz, ülkemiz bu 'öğrenci evisus'ların vatanı.
Ev arkadaşınız benimkisi gibi aşk acısını biraz fazla ciddiye alan bir tipse ve evi Nejat Alp'in "Arkadaşım" şarkısını günde 589 defa çalarak bir tavernaya dönüştürmüşse sizinle aynı kaderi paylaşmanın tesadüfüne mazhar olduk demektir ne hoş…
Türlü versiyonlara sokulup neredeyse ekmek arası götürülen makarna hakkında da mutlaka otursak ağlayacağımız ortak anılarımız vardır.
Karşılaştığınızda merhaba dediğiniz zaman "merhaba ne, sen kimsin" der gibi bakan, ayakkabı koleksiyonunu nedense dış kapısının önünde sergilemekten haz alan, aidat konusunda fahri maliye bilirkişisi olarak dolaşan tüm komşulara da buradan selam olsun… Hiç sizi unutur muyuz?
Hülya Ayazoğlu