Hiç Bırakılmamalıydı Sanat, Sözüm Ona Aşk!
Bir çocuk vardı gökyüzünün selamını çimlere, çimlerin yeşilini tuvale aktaran… Aktarırken kendini kendinde bulan… Hiç vazgeçmemek uğruna verilen sözler tutulmalıydı bir ömür ve hiç bırakılmamalıydı sanat, sözüm ona aşk…
Gökyüzünün Selamı
İnce bir sızı içinde yağmur başladı ve vururdu cama önce uzaktan izlerdi küçük kız taneleri sonra kapan gözlerini resme devam ederdi. Sesi tam duyamaz fakat tınısını anlamaya çalışır sokağa çıkar ve ıslanırdı. Gözler kapanırken resim iteri. Kısaca gökyüzü selamını yollardı referans misali; Kendi çizimini öne aldırırdı bulutlar…
İşte böyle başlamıştı hikâye sevgili okurlar. İlkyazımı böylesine bir girizgâhla başlamam açıkçası işime geldi. Zira gizin her zaman merak uyandırıcı yanları vardır. Esasen elinize bir kere kalem, kâğıt ya da fırça alırsanız alışkanlık haline geliveriyor. Bunun türevleri herhangi bir enstrüman ya da kil de olabilir. Ama sanmıyorum ki bu yedinci sanat yani sinema için geçerli olsun. Bazı sanatların biricik olma özelliği bence bulunduğu tanımı besliyor. O eser kopyalanamayıp, çoğaltılamıyor ve ortaya bir daha aynı kişi tarafından bile asla yapılamayacak olan muhteşem eseri çıkarıyor.
Çocukluğumuzda başlıyor belki de bu aşılanma duygusu eğer desteklenirse artarak devam ediyor yok kıvılcım yaratılmazsa körelip gidiyor yetenekler… Sadece birkaç seçilmiş ruh, mücadele etme duygusuna giriyorsa şayet işte o an kendi elleriyle çizmeye başlıyor kaderini… Çok güzel demiş Avner Everding manevi kültürün tümü gibi sanat da emekten doğar ve kuşkusuz… Sözüne katıldığım gibi destekliyorum da belki de içimizde bulundurmamız gereken en önemli pırıltı iyi niyetli hayal kurma dürtüsüdür. Bu uyarılış biçimi bizlere hepimizin özgün ruhlara sahip olduğumuzu ve her birimizin kağıda tek bir çizgi çizdiğimizde, elimize enstrüman alıp bir nota çıkardığımızda ya da kili şekillendirip ortaya koyduğumuzda hatırlatır biçimde olacaktır. Her insan cesur doğar. Yaşam ilerledikçe devam eden toplum baskıları, zarar görme korkusu beğenilmeme ve en iyiyi sunamama duygusu odun ateşine verişmiş soğuk suda pişen kurbağa misali bizleri hissizliğe sürüklüyor ve ortaya çıkan sonuç…
Korkak bireyler…
Yazının sonuna doğru siz okurlarıma bir Yaşar usta edası ile mesaj vereyim. Bakın dostlar, size iki çift mesajım var. Korkmayın artık yazmaktan, korkmayın artık çizmekten, şarkı söylemekten… Güvenin kendinize… Bırakın hayat aksın, sanat kalsın…
Hoşçakalın..
Hiç yorum yok