AH O FİLMLER
Merhaba sevgili okurlar,
Sinema ne müthiş bir buluş ne büyük bir nimet değil mi? Sanatın yedinci ve en güzel dallarından biri. Herkesin kendinden bir şeyler bulduğu, herkesin kısa bir anlığına da olsa karşısındakiyle bütünleştiği yer. Bizim eserlerimizi içeren Türk sineması ise bizim için bambaşka. İçerisi dopdolu, onlarca değerli ismi sinemamıza kazandıran, bize unutulmaz anlar yaşatan, hala bayılarak izlediğimiz filmler hediye eden Türk sineması. O gözlerini süzerek sanki insanın içine dokunan sultanını kim unutabilir mesela? Kafasındaki tek ona yakışan şapkasıyla, binlerce sakarlıklarıyla, değişik maceralarla gördüğümüz turist Ömer'i ya da? Hepsi içimizde yer etmedi mi, hepsi bizden, ailemizden biri olmadı?
Kahkahasıyla Adile ablamızı, muhteşem tiplemeleriyle İnek Şaban olarak hayatımıza kazınan Kemal Sunal'ımızı, yıllarca aşklarını dillerimizden düşürmediğimiz Selvi Boylum Al Yazmalım, Hababam Sınıfı klasiklerimizi, biri akla gelince diğerlerini anmadan geçemediğimiz dört yoncamızı, bunları nasıl unuturuz? Onlarla anlam kazanmadı mı ''şopen, balıkçı azize, sezercik'' sözcükleri?
Biz onlarla büyüdük, onlarla güldük, eğlendik, ağladık. Sevginin emek olduğunu onlar öğretti bize. Herkesin aslında kötü olmadığını, kinlerin yeri geldiğinde unutulduğunu, sevmeyi, sevilmeyi, zengin kız fakir oğlan hikâyelerini, her filmin sonunun mutsuz bitmek zorunda olmadığını onlar öğretti hepimize. Bir buçuk saatte dünyaları yaşadık onlarla. Yeri geldi sinirlendik, yeri geldi güldük komik hallerine, yeri geldi aklımız çıktı bir şey olacak diye. Hatta yeri geldi televizyon karşısından seslendik gerçeği öğrensinler diye. O kadar kaptırdık kendimizi çünkü o kadar çok sevdik onları. Kimi zaman tek tek anarız onları kimi zaman birini anıp öbürünü anmadan geçmek nerdeyse imkânsızdır. Zeki Alaysa ve Metin Akpınar gibi. Kimi zamanda iki kişiliğe de sığdıramayız çünkü aklımıza kocaman bir aile olarak girmişlerdir. Vefakâr bir anne olan Adile Naşit, ailenin yükü omuzlarında olan Münir Özkul ve onların birbirinden değişik çocuklarının hayatı gibi. Ama orda anlarız aile ne demek, sevgi ne demek, yardımlaşma ne demek. Bazen koca bir konakta geçer her şey bazen şirin bir kasabada, bazen köy alır bunların yerini bazen de köyden şehre inilir.
Tüm bu yaşadıklarımızı, yaşattıklarını birilerine borçluyuz elbette. Yönetmeninden senaristine, ışıkçısından sesçisine, yapımcısından kameramanına, eşsiz müziklerini ekleyen müzisyenlerine ve adını anarak bitiremediğimiz sayısız sinema kahramanına canı yürekten bir teşekkürü borçluyuz sanırım. Sayenizde bizim mazimizi güzel hatırlayabildiğimiz güzel anılarımız, sayısız hayat hikâyemiz, Türk sineması denen bir dönemimiz var.
Ayşen Güner
Hiç yorum yok