SON DAKİKA

Simin



Merhabalar sevgili Cephe okurları;

Bugün biraz farklı bir köşe olacak burası. Bugün ilk defa kendimden, içten bir şeyler yazacağım. Bugün benim birkaç insana teşekkür etmem gerekiyor.

Sizleri bilmem fakat ben hayatı çok sorgularım. İnsan yaşamının amacı nedir? Ne için yaratıldık? Sevdiğimiz işleri yapmak mümkün mü? Neler bizi mutlu eder ve insan her zaman kendisine haz veren eylemlere mi yönelir yoksa mecburiyetlerinin mi peşinden gider? İnsan davranışlarının temeli ne? Bazı karakter özellikleri kalıtımsal mı? Kader, insanın gerçekten de kendi çabasına mı bağlı? Işınlanma bulunacak mı? Ölümsüzlük mümkün mü? Bunun gibi türlü türlü fantastik sorular kurcalar durur beynimi.

Düşünmekten zarar gelmez. Bakmayın siz bizim bazı geleneksel sözlerimize. Siz de düşünün. Kimsiniz siz? Ne istiyorsunuz? Bu hayattan ne bekliyorsunuz? Neden istediğinizi almak için harekete geçmiyorsunuz?Herkesin, hayatının belli dönemlerinde sağlam sınandığı zamanlar olmuştur. Benim hayatımda bu dönemlerin sayısı oldukça fazla. Yine o dönemlerden birindeydim. Zorluklar üst üste gelmişti. Üniversite son sınıftaydım o zaman. Ben yazmayı çok severim. Tıpkı dinlemeyi ve konuşmayı çok sevdiğim gibi. 2015 yılının Ocak ayıydı. Kendime bir mektup yazdım. İçimi döktüm diyelim. İnanın bana, bu öyle bir mektup ki bugün bile okumaktan çekiniyorum. Çünkü bir insanın nasıl göz göre tükendiğinin yazılı kanıtı o mektup. Bütün mutsuzluklarımın, bütün yaşanmamışlıkların, bütün pişmanlıklarımın, seçemediğim her şeyin özleminin, duygu durumumun, beden durumumun özeti bir mektup. Sanki lanetli bir yazıtmış gibi kaçıyorum o mektuptan. Sanki tekrar tekrar yaşamışçasına nefesim kesiliyor okumaya kalktığımda.

Tuğba N***R: Kimdir bu güzeller güzeli kızcağız bilir misiniz? Üniversite boyunca bana eşlik eden oda arkadaşım. Mardin’den okumak için kalkıp Denizli’ye gelen, hayatıma girip bana arkadaşlığın, bu uğurda neler yapılabileceğinin, cesaretin ne demek olduğunu öğreten insan. Zümrüdüanka gibidir Tuğba. O da önceleri çok yandı, bu kadar yandığından olsa gerek daha da güzelleşerek, güçlenerek doğdu küllerinden. Evden dışarı adımını atmaya korkan bu kız bugünlerde İngiltere’deki yaşamı için hazırlık yapıyor. Belki bir ara yalnız ona bir köşe ayırmalıyım, çünkü Tuğba’yı anlatmaya öyle iki satır yetmez biliyorum.

O gün Tuğba bir hışımla odaya girdi. “Okula Doğan Cüceloğlu geliyormuş mektubunu yaz ver bana” dedi. Önce çekindim. Çünkü o mektup benim çıplaklığım gibiydi. Sonrasında mektubu hızlı bir şekilde temize çekerek Tuğba’nın eline tutuşturdum. Açıkçası hiç ümidim yoktu mektubun Doğan Cüceloğlu’na ulaşacağına dair. Ama o mektup Doğan Hocam’a ulaştı sayın okur. Sonrası ise hiç tahmin edemeyeceğim boyutta.

Mektubun içine iletişim bilgilerimi de eklemiştim. Sevgili Doğan Hocam ve çok sevgili eşi Yıldız Hacıevliyagil Cüceloğlu bana ulaştılar. Yıldız Hocam, kendisiyle kitap fuarında buluşmak nasip oldu, o kadar tatlı, öylesine sevecen biri ki. Bir gün Yıldız Hocam’dan bana bir mail geldi. Mail’de felsefe bölümünde yüksek lisans yaptığı, mektubumu tezine dahil ettiği, tezinin kabul edildiği ve bir kitap yazmakta olduğu yazıyordu. Yaşadığım şoku size kelimelerle anlatamam.

Hiç yorum yok