SON DAKİKA

Ya Patlarsa?




Merhaba kıymetli okurlarım;
Dünya Çevre gününün hemen ardından bu önemli konuda sizlerle biraz hasbıhal etmek istedim. Tüm Kâinatı ilgilendiren bu konuda yöremiz adına söylenecek çok şey var. İlk önce isterseniz çevrecilik anlayışı nasıl gelişmiş buna bir bakalım. 

1972 yılında İsveç'in Stockholm kentinde yapılan Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı'nda alınan bir kararla, 5 Haziran günü Dünya Çevre Günü olarak kabul edildi. İlk kez gelişmiş ülkeler tarafından gündeme alınan çevre toplantısında 113 ülke bir araya geldi. Sürdürülebilir kalkınma, insan yaşamının devamı için gereksinim duyulan doğal kaynakların yenilenebilir biçimde kullanımı ve gelecek kuşaklar için yaşanılabilir bir dünya bırakma kararı alındı.

Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) kurularak çevre konusunda uluslararası işbirliğine öncülük etme görevi bu örgüte devredildi.

Teknolojik gelişmeler, insanoğlunun çevre ile ilişkisine de yeni bir boyut kazandırdı. Son elli yılda kaynakların bilinçsiz kullanılması, tüketim çılgınlığı, insan kaynaklı çevre tahribatını hızla artırdı. Bu artış nedeniyle dünyanın geleceğinin ve sonraki nesillerin yaşamının tehdit altında olmaktan çıkarılması için çevreci söylemler ve önlemler geliştirilmeye başlandı.

Türkiye'de de bütün bu tartışmalar doksanlı yıllardan itibaren ivme kazandı ve ekolojist akımlar oluştu. Doksanlı yıllardan itibaren oluşan bu dinamik, gün geçtikçe toplumun her kesiminden ilgi görmeye başladı.
Dünyada çevrecilik 1972 yılında gelişmiş ülkelerin gündemine aldığı bir konu iken Mustafa Kemal Atatürk,  bir ağacı kestirmemek adına tarihe 'Yürüyen Köşk' olarak geçen bir olaya imza attı. Çınar ağacının dallarının köşkün duvarlarına zarar vermesi nedeniyle, binanın tramvay rayları üzerinde biraz ileriye alınmasını emreden Gazi Mustafa Kemal, sonrasında şu sözü söylemişti:"Ağaç çınardır. Çınar ise devlet!"

Atatürk'ün doğaya ve ağaca olan sevgisinin bir diğer örneği ise kuşkusuz kendi aylığından ödeyerek kurduğu Atatürk Orman Çiftliği. Ankara'yı Türkiye Cumhuriyetinin başkenti yapan ve bir bozkır kasabasından modern bir şehir kuran Atatürk, günümüzdeki şehircilik, çevre ve doğa kavramlarına ışık tutan bir deha.

Yine Mekke'yi yüzyıllar sonra tekrar keşfeden batı dünyasının, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in çevre konusundaki örnek davranışlarından bii haber oldukları kesindir. Peygamber Efendimiz 1400 yıl önce,  Müslüman, bir ağaç diker veya ekin eker de ondan bir kuş, insan veya herhangi bir hayvan yerse,  bu onun için sadaka sayılır. "
"Kıyamet koparken elinde hurma fidanı bulunanız, onu dikmeye gücü yetiyorsa hemen dikiversin" buyurmuşlardır.  Burada esas olan, ağaç dikmenin önemini kavratmak ve buna alıştırmaktır.

"Kim ağaç dikiminde bulunursa, onun için ağaçtan hâsıl olan ürün miktarınca Allah sevap yazar. "

"Kim bir ağaç diker ve meyve verinceye kadar muhafaza ve büyümesi için ilgisini devam ettirirse, meyvesinden elde edilen her istifade bir sadakadır ve dikenin hesabına yazılır. "

"Kim bir ağaç diker ve de bu ağaç olgunluğa ererse, Allah bu ağaç sebebiyle, diken kimse için cennette bir ağaç diker. Bu sözlerden daha güzel bir Çevrecilik anlayışı olabilir mi?

Hz. Peygamber öncelikle çevreye karşı olumlu ve duyarlı davranılmasında sevginin de göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulamış ve Uhud dağına sevgisini şöyle belirtmiştir: "Bu bizi seven bir dağdır, biz de onu severiz."

Şimdi gelelim yöremizdeki konulara.
Halkımızdan çevre ve temizlik bilincinin tam oturmuş olmaması, gelişi güzel atılan molozlar, bina yapmak için yapılan  ağaç katliamları ve daha neler neler.
Bunların önlenmesinde eğitimim faktörü elbette başı çekiyor. Birde en önemlisi yerel belediyeler ve büyük belediye arasında sıkışan çöp dağları. Bunun şehirlere verdiği koku duman ve diğer tehlikeler. Kaç çevre günü geçerse geçsin kapımızdaki tehditlerini sürdürüyor.
Ödemiş'in güney batısında bulunan çöp toplama merkezi malumunuz olduğu üzere zaman zaman çok kötü kokular yayıyor. Denizden gelen hâkim rüzgâr yönünün tam hedefinde olan bu alandan gelen kokular şehrimizin en kuzeyine kadar yayılıyor. Bu kokuyu duyarken büyükşehire bağlanmış olmayı ve Körfez kokusunu duymayı, burun direklerimizden  iliklerimize kadar hissediyoruz. Dahası kokuya neden olan gazın yanmasıyla şehrimizin duman altında kaldığı bile oldu. Tüm bu olumsuzluklar yaşanırken yetkililerin biran evvel sıkıntıyı çözmeleri gerekiyor.
Nitekim önümüz yaz.
Dağ gibi biriken çöpler ya patlarsa?

Melih Erakyol

Hiç yorum yok