SON DAKİKA

BAŞARININ ANAHTARI NEDİR?



Neden aynı konumda birçok insan ve şirket varken onların içerisinden sadece bazıları, bir şeyleri başararak ilerleyebiliyorlar. Bunlar gibi onlarcası varken neden başkaları değil de onlar. Bazen hiçbir imkân, olanak veya eğitime sahip olmayan bir kişi kendisinden kat be kat fazlasına sahip kişilerin başaramadığını başarabiliyor. Başarılı insanları diğerlerinden ayıran nokta onların düşünüş şeklinde yatıyor. Bu düşünüş şekline göre, bizim hareket noktamız neden, niçin, niye ile başlar ardından sonra ve en son olarak neden sorusu ile devam eder. Neden-Niçin-Niye? Nasıl? Ne?

Kişi veya kuruluşların hemen hemen büyük çoğunluğu soru sormaya, neden-niçin-niye, nasıl ve niçin doğrultusunda başlarlar. Oysaki başarılı insanlar bunun tam tersini yaparlar yani neden-niçin-niye, nasıl ve neden olarak soru sormaya eğilimlidirler. Burada en karmaşık olan neden-niçin-niye sorusudur. Nasıl daha az karmaşıktır neden ise en az karmaşık olanıdır. Yani başarılı insanların düşünce yapısında özelden genele doğru bir hareket varken farklı düşünen başarılı insanların yapısında ise genelden özele bir hareket vardır. Bir nevi başarılılarda tümdengelim normallerde tümevarım mantığı işliyor diyebiliriz.

Dikkat ederseniz bizlere hep genelden özele ulaşmak öğretilir. Mantıklı olarak düşündüğümüzde aslında bizlere başarının değil de başarısızlığın anahtarı verilir. Hep en basiti, en karmaşığa ulaşmak için ilk önce öğrenmemiz gerektiği vurgulanır. Ancak bunun her zaman geçerli bir yol olduğunu düşünebilir miyiz? Ya da bir doğru her zaman doğru mudur? Mesela silahı kendimizi savunmak için kullanmamız doğru olmakla birlikte kişisel çıkarlarımız için başkalarını tehdit etme aracı olarak kullanmak yanlıştır.

İnsanlar, yaptıklarınızı değil yapma nedeninizi yani neden yaptığınızı satın alır. Amaç herkesle ticaret yapmak değil senin inandıklarına inananlarla ticaret yapmaktır. Beynimizin çalışma mantığı da böyledir: İçeriden dışarıya doğru haberleşmek. Eğer ne yaptığınızı neden yaptığınız için bilmiyorsanız bunun bir anlamı yoktur.

Müşterilerinizi yaptığınız işin bir parçası haline getirmelisiniz. Onları inandıklarınıza inandırmalısınız. Amacın elindekini insanlara satmak olmamalı; onlara inandıklarınızı satmanız gerekir. İşe aldığınız kişiler sizin inandıklarınıza inananlar olmalıdır. Sizin gibi inanmayan bununla birlikte çok zeki ve bilgili insanlar size asla başarıyı getiremezler. Para veya başarı gibi sadece sonuca odaklanmış insanların başarılı olması mümkün değildir. Maaş için çalışanlarla hedefe ulaşmak çok zordur. Önemli olan sizin gibi inanan ve o işe kendini adayanlarla yürümektir.

Üretilen ürününüzün başarılı olmasını istiyorsanız, ürünü ilk önce yenilikçiler ya da erken kullanıcılar denilen yüzde on beş ile yüzde on sekiz arasındaki, topluma yön veren gruba satabilmeniz gerekir. Bu kişilere grup önderleri de diyebiliriz. İnsanlar onların bilgisine güvenir ve onların yaptıklarını yapmayı severler. Onlar bir nevi rol modeldirler. Her zaman ilk olmayı sever ve isterler. Amaçları uğruna uzun süre beklemeye razıdırlar. Bu kişilere ulaşabilmek rüzgârı arkanıza almak gibidir.
Reklamlarda veya halkla ilişkilerde neye sahip olduğunuzla değil inandıklarınızla kendinizi göstermelisiniz ve gerek siyasette olsun gerekse de ticarette olsun diğerlerini inandıklarınıza inandırarak başarılı olabilirsiniz. Eğer kendi yaptığınıza siz inanmıyorsanız buna başka hiç kimseyi inandıramazsınız.

Son olarak bu yazıda Simon Sinek’ten etkilendiğimi itiraf edeyim. Herkesin parça parça bildiğini bir bütün halinde çok güzel özetlemiş.

Hiç yorum yok