SON DAKİKA

İnsan Olabilmek

Maalesef gün geçmiyor ki insanlık onuruna yakışmayan, adice ve hatta sapıkça haberlerle karşılaşmayalım. Hırsızlık, gasp, yolsuzluk diz boyunu da geçmiş gırtlağa dayanmış, insana ve yaşam hakkına saygı azalmış, ahlak kavramı sadece bacak arasına sıkışmış durumda. Bunların yanına bir de ninesi yaşında kadının ırzına geçen, küçük yaşta çocuklara göz diken, evine gitmek üzere minibüse binen genç kızlara tecavüz edip vahşice öldüren ve hatta “ensest” tabir edilen sapıklığın baş aktörü olan insan müsveddelerinin sayısı da bir hayli fazla. Bu olaylar birçoğumuzu tedirgin, mutsuz ve huzursuz ediyor etmesine de buna karşılık toplum olarak ne yapıyoruz?

Gündemden hiç düşmeyen bu konuda Türk toplumu olarak genellikle iki şey yapıyoruz; birincisi hayıflanıp “millette ahlak kalmadı, ne günlere geldik” sitemlerini tekrarlayıp rahatlıyoruz; ya da Dünya’nın en basit sebep-sonuç çözümlerinden biri olan “millette din-kitap, Allah korkusu olmazsa böyle olur” varsayımını ortaya atıveriyoruz.

İyi de kafamın almadığı bir şey var; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da sık sık söylediği gibi %99’u Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Kalan %1’inin içinde de şu veya bu dine mensup insanları da eklersek %99,5 inançlı bir toplumda yaşıyoruz. Tüm suç bu yüzde yarımlık kesimde mi?

Dünyanın en az suç işlenen, en az yolsuzluğun olduğu ülkeler arasında Danimarka, Finlandiya, İsveç, Norveç, İsviçre, Yeni Zelanda ve Singapur geliyor. Bu ülkelerin neredeyse tamamında deist, sekülerist ve agnostik inanç oranı bir hayli fazla. Bu ülkelerde kendini herhangi bir dine ait hissetmeyen çok büyük bir oran olmasına rağmen suç oranları da, yolsuzluk da, ahlaksızlık da neredeyse sıfıra yakın. Yani yukarıda yazdığım varsayım çok da yerine oturmuyor.

Ne mi yapmak gerek? Öncelikle çocuklarımıza “iyi ahlaklı olmayı” öğretmek ve iyi ahlaklı davrandığımızı göstermek gerek. İnanç ve din elbette insan hayatında önemli ve faydalıdır ancak dindar insan = ahlaklı insan denklemini kurarsak büyük hata yapmış oluruz çünkü ahlak inançtan çok vicdanla daha yakın ilişki içindedir. Başkalarının haklarına saygılı olmak, insana ve yaşama hakkına değer vermek, vicdanlı davranmak ve bunları çocuklarımıza öğretmeyi başarırsak her gün yaşanan olumsuzluklar en aza inecektir.

Eminim bu yazdıklarımı farklı yerlerden anlayan ve anlamak isteyenler de olacaktır, “iyi de inançlı insan da bu dediklerini yapan insandır, bunlar gerçek inançlı değiller” diyen de olacaktır. Öncelikle burada ne dini ne de inancı yargılamadığımı belirtmek isterim. Ancak unutulmamalıdır ki iyi insan, ahlaklı insan olmanın ön koşulu din değildir, işte bu sebepten öncelikle “iyi insan” olmayı hedeflemeliyiz, çünkü inanç zaten insanın içindedir var olunca onu oradan almak da kolay değildir.

“Bunu yapanlar inançlı olamaz” diyerek savunma yapılmasına da karşıyım. Bu da işin içinden kolayca sıyrılma çabasından başka bir şey değildir. Bu ülkede dini yönüyle bilinen nicelerinin hırsızlığına, yolsuzluğuna, sapkınlığına tanık olmadık mı? Hani insanın içindeki inancı sadece yüce Allah bilirdi? O zaman neden işimize gelmediğinde “o zaten inançlı değil” diyerek yargıda bulunup sorunu irdelemek yerine sıyrılmaya çalışıyoruz?

Mesele inançlı, inançsız, Müslüman, Hristiyan meselesi değildir. Önce insan olmak, ve elbette iyi insan olabilmektir. Çünkü neye inandığın sadece seni ilgilendirirken, nasıl yaşadığın tüm toplumu ilgilendirir.