SON DAKİKA

Uçurum Çiçekleri





Çiçeklerden hiç anlamam . Ne isimlerini ezberlemişimdir bugüne kadar , ne de hangi çiçeğin hangi familyaya ait olduğu hakkında herhangi bir bilgiye vakıfımdır . Mamafih , biz insanlar da zaten anlamadığımız şeyleri sevmez miyiz ki ?

Kendimce sınıflandırırım anlamadığım şeyleri . Mesela , benim sınıflandırmama göre çiçekler ikiye ayrılırlar . Yetişmiş çiçekler ve yetiştirilmiş çiçekler olmak üzere …

Benim sınıflandırmamı ciddiye alacak olursanız , yetiştirilmiş çiçekler esareti temsil eder . Toprakları özenle değiştirilmiş , gübreleri koyulmuş , muntazaman sulanmış ve ilaçlanmış …. Renklerine kadar karar verebilirsiniz . Hatta renginin tonuna kadar … Nerede olmalarını isterseniz oraya iliştirirsiniz .





Dilerseniz güzel bir bahçede , dilerseniz yol kenarında bir refüjde , dilerseniz de çapını sizin belirleyeceğiniz bir saksıda yetiştirirsiniz . Nerede olmalarını isterseniz , hayatınızın hangi köşesinde onları görmek isterseniz , evinizin veya bahçenizin hangi köşesinde görsel bir eksiklik hissediyorsanız ; orada tutsak edersiniz yetiştirdiğiniz çiçekleri . Emir kullarıdırlar . Bir yer ve zaman belirtirsiniz , onlar da o yer ve zamanda işte tam da orada olurlar . Gönlünüzü hoş tutarlar .





Güzellikleri evinize renk katar . Bahçenize , yol kenarlarına , yaşadığınız veya çalıştığınız binanın avlusuna … Görenlerin gönüllerini hoş tutarlar . Gözünüze gönlünüze ferahlık getirirler . Hatta o çiçekleri yetiştirebilmek için kullanacağınız gübre ve ilaçların üretildiği fabrikaların toprağa ve gezegenimize verdiği zararı bile yok sayarak , kendinizi doğaya saygılı ve çevreci bir birey olarak iyi hissetmenize bile vesile olurlar . Yetiştirilmiş çiçekler kendinizi birçok konuda telkin edebilmenizin önünü açarlar .





Yetiştirilmiş çiçekler insanların sağır, dilsiz ve çaresiz köleleridirler .

Tohumları alınır satılır . Fidanları alınır satılır . Yetiştirilmiş çiçekler alınırlar ve satılırlar . Karşılığında ödeme yaparak elde edeceğiniz her güzellik gibi , onlar da insanoğlunun birer kölesidirler .





Camlarınızı kapalı tutarsanız arılar içeriye giremezler . Bahçenizi ilaçlarsanız da ölürler . Üreyemez yetiştirdiğiniz çiçekler . Çoğalamaz ve coşamazlar . Yerlerini beğenmediklerinde bunu size söyleyemezler . Çünkü tüm çiçekler sadece arılarla konuşabilirler .





Siz ne derseniz odurlar . Canınız sıkıldığında veya evinizin dekorunu değiştirdiğinizde sadece renk uyumu için bile canlarına kıyabilirsiniz . Sorun değildir . Onlar daha bir tohumken bile kabullenmişlerdir . Sağır , dilsiz ve körlerdir . Ne kendi güzelliklerinden haberleri vardır , ne de güzelliğime kıymayın diye çığlık atabilirler …

Yetiştirilmiş çiçekler insanların köleleridirler . İnekleri , keçileri , koyunları , tavukları , domuzları , atları , kedileri , köpekleri , filleri , develeri ve hatta aslanları bile nasıl köleleştirdiysek onları da o şekilde acımasızca kendi zevklerimiz uğruna köleleştirmişizdir . Kendimizi iyi hissetmemiz için sağlıklı görünmeleri yeterlidir . Zaten tüm kölelerimizin yegane misyonu da kendimizi iyi hissetmemizdir .





Bizimle birlikte yaşarlar ve biz göçüp gittiğimizde de susuz kalırlar , toprakları kurur , besin alamazlar ve ardımızdan onlar da ölüp giderler . Ömürlerini kendi ömürlerimize mühürlemişizdir . Tıpkı Mısır firavunları ile birlikte gömülen hizmetkarları gibi onlar da bizimle gömülürler . Tek fark , çiçeklerin çığlıklarını duyamazsınız . Onları sadece arılar duyabilirler …





Yazdıklarım şevkinizi kırmasın sakın . İyi davranmak ve ara sıra hallerini hatırlarını sormak koşuluyla yetiştirmeye devam ediniz lütfen çiçeklerinizi . Ama camlarınızı güneşli havalarda açık bırakın . Bırakın ki arılar içeri girebilsinler … Onlara küçük şanslar verin . Çiçeklerin umutlarını tüketmeyin ...

************

Köleliğin ağır bedelleri olur da özgürlüğün olmaz mı hiç ? …





Rahmetli babamın yazıp bestelediği bir parçası vardır . Özgürlük Yalnızlıktır . Aradan geçen 22 yıl , iki dörtlükten vücut bulan bir bestenin altında yatan anlamı çözebilmek için yeterli bir süre diye düşünüyorum . Bu yüzden uzun bir süredir de açıp dinlemişliğim yoktur rahmetlinin bu bestesini .
Ödemiş’in köylerini ve dağlarını geziyorum uzunca sayılabilecek bir süredir . Kendimi tanıtmadan , ne iş yaptığımı söylemeden , insanlarla sohbetler ederek , onları izleyerek , yaşamları gözlemleyerek …





Fotoğraflar çekiyorum . Ekseriyetle çiçek fotoğrafları çekiyorum . Fakat , sadece özgür olanların fotoğraflarını ... Kaderlerini biz acımasız ve merhametsiz insanoğlunun değil , belki de bir arı vasıtasıyla Toprak Ana’nın belirlediği çiçeklerin fotoğraflarını çekiyorum .

Özgür çiçekler , köle olanlarla kıyasladığınızda daha çok mutlu mudurlar ?





Onu bilemem elbette . Fakat bunun için şanslarının daha fazla olduğu bir gerçek . Evet belki yalnızlardır tıpkı şarkıdaki gibi fakat ziyaretçileri vardır her yeni gün taç yapraklarına konan . Gövdesinde yürüyen ... Yaprakları ile karınlarını doyuran . Toprağın ve tabiatın bir parçasıdırlar . Bütünden koparılmamış ve içinde bulundukları devranın önemli birer unsurudurlar . Ziyaretçileri onlardan birer parçayı uzaklara götürürler her gün . Kimi zaman uçar özgür çiçekler . Kimi zaman toprağın altındadırlar . Kimi zaman da koşarlar . Özgür çiçekler dünyayı gezebilirler . Ve siz bunu göremezsiniz bile . Özgür çiçekler insanlardan uzakta , güvendedirler . Kaderlerini insanlar değil , doğa belirler .





Kimisi rüzgarı sever , kimi de suyu . Kimi güneşin altında kavrulmayı , kimi de yaylada bitmiş yabani otların arasında bulur huzurunu . Bazıları yerlerini sevmezler . Ama yine de ziyaretçileri vardır . Taşınırlar başka topraklara . Özgür çiçekler hergün göç ederler ama siz bunu hiçbir zaman çıplak gözünüzle göremezsiniz .





Maceraları onları bazen sevemeyecekleri yerlere de götürür . Oralarda yalnızlaşırlar . İnsan çiçeklerine dönerler . Kendilerini tamamlayamayan insan çiçeklerine . Kalabalıklar içinde yalnız hisseden insan çiçeklerine . Ama bir umutları vardır her zaman .





Çünkü arılar onları hergün ziyaret etmeye devam edeceklerdir . Sevemeyecekleri yerdeki köklerini umursamadan , yeni yerlere göç eden parçalarına el sallarlar uzaktan . Ama siz göremezsiniz . Çiçeklerin el salladığını insanlar göremezler . Çünkü insanlar da özgür değillerdir . Onlar da başka varlıkların veya yoklukların köleleridirler .





**************

Alacalı zakkum … Şu sıralar tam mevsimi . Yol kenarlarında , bahçelerde , evlerde ve tezgahlarda en sık rastlayacağınız çiçekler alacalı zakkumlar . Kan kırmızısı tomurcuklardan pespembe açarak bulundukları yeri sarıp sarmalayan bir çalı çiçeği .





Ödemiş’teki tüm alacalı zakkumları ziyaret ettim desem yalan olmaz sanırım . Kimi bir göl kenarındaydı , kimi de yol ortasında bir refüjde . Göl kenarındakilerin pembesi eksikti , yol ortasındakilerin de yeşili . Kimi özgürdü ve yerini beğenmemişti , kimi de zaten köleydi , yetiştirilmişti …





En özgür , ihtişamlı ve renkli alacalı zakkumları ise dağ başındaki bir uçurumun kenarında buldum .

***********





Onları görebilmek için uzunca sayılabilecek çetrefilli bir yolu göze almalısınız . Yüksekten korkuyorsanız şimdiden bu güzel çiçekleri görebilme hayalinize veda edebilirsiniz . Çünkü insanlardan olabildiğince uzaklara taşımış arılar onların yeşerebilecek olan tüm parçalarını , tohumlarını … Bir uçuruma dik olarak kök salmışlardı . Adeta tek güvenceleri toprağın onları tutması gibi görünüyorlardı . Rüzgarı seviyorlardı . Fırtına koptuğunda korkmuyorlardı . Geceleri yapayanlızlardı ama korkmuyorlardı . Sahip oldukları tek şey köklerini tutup düşmelerine izin vermeyen toprak parçasıydı …





Dibine kadar özgürlerdi . Dibine kadar da yalnız …

Toprak ne kadar yer verdiyse o kadar çoğalmışlardı . Ve son gördüğümde çoğalmaya da devam ediyorlardı . Kahverengi kuraklığı , pembe yeşil bir cennete dönüştürmüşlerdi . Arılara ve dağ keçilerine ev sahipliği yapıyorlardı . Milyonlarca yaratılmışı adeta gökyüzünden izliyorlardı . O denli ihtişamlılardı … Güçlü ve korkusuzlardı .





Alacalı zakkumlar …

Biz insanlar onlara bu ismi vermiş olabiliriz . Yerdekiler , yol kenarındakiler ve tüm yetiştirilmiş olanlar için geçerli bir isim olabilir belki de bu kimbilir ...

Fakat benim gördüklerimin ismi kesinlikle bu değildi . Olmamalıydı . Farklıydılar . Çok güzeldiler .
Onlara sormadım çünkü yanıtlayamazlardı elbette . Bu yüzden küstahlık ederek kendimce onlara bir isim verdim . Uçurum Çiçekleri diye andım içimden . Bunca yıllık ömrümde gördüğüm en özgür ve en yalnız çiçeklerdi …





Sahip oldukları tek şey , onları düşmesinler diye sıkıca tutan toprak parçasıydı . Bir heyelan olsa düşeceklerdi . Öleceklerdi . Özgür ve yalnız başına . Bir dağ başında …

Düştüklerinde arılar onları yine de ziyaret ederler miydi ? Bunu düşmeden bilebilirler miydi ?

Sevgili okurlarım , Uçurum Çiçekleri şimdiye kadar gördüğüm en güzel yetişmiş çiçeklerdi .

Alınmamış , satılmamışlardı .



Fotoğraflar : Ali Tutku Kaytaran

Hiç yorum yok