SON DAKİKA

Uzlaşma, Geleceği Görme, Aydın

Gerginlik, karşıtlıklar ve uzlaşmazlıklar önce aile ortamında, sonra okulda ve ardından sokakta yaşanıyor. Sorunların çözümü adeta bu olumsuzluklara endeksleniyor. Karşı tarafı yok edince sanki çözümün kendiliğinden geleceği gibi bir ön kabul oluşuyor.

Sonra da yaşamı; ya siyah, ya da beyaz gibi iki karşıt uç olarak anlamak sosyal bakış açımızın vazgeçilmez unsuru haline geliyor. Siyasete bakışımız, bir başka insanı sevmemiz ya da bir takıma olan taraftarlığımız da böyle… Tahammülsüzlük içinde yaşadığımızı dahi fark edemiyoruz.

2015 seçimleri yapıldı, vatandaş oyunu kullandı:

AKP’nin oyu düştü,

CHP oyunu korudu,

MHP biraz arttı,

HDP barajı geçti,

Birçok parti küçüktü, küçük kaldı.

Yer yerinden oynamadı! Sıra geldi ülkeyi yönetecek hükümeti kurmaya, normalleşmeye…

Seçimden tek parti iktidarı çıkmadıysa, görünen o ki; uzlaşma. Bu aşamada siyasette aydın siyasetçiler öne çıkacak. Kim-kiminle uzlaşsın, elbette gönlümüzden geçen var. Gelin bu işi becerecek aydın siyasetçilerimize, aydın vatandaşlar olarak yardımcı olalım, onları cesaretlendirelim.

Uzlaşma kültürü deyip, bu olguyu tıpkı demokrasi kavramı gibi, içinin ne ile doldurulduğu çoğu insana göre farklı olan bir kavram haline getirmeden irdeleyecek aydın siyasetçilerin yanı sıra, aydın ve sabırlı vatandaşlara ihtiyaç var. İsterseniz; uzlaşma değil, geleceği görebilen/kestirebilen aydınlara ihtiyaç var diyelim. “Aydın kime derler”in cevabı bırakın köşe yazılarını, kitaplara sığmıyor. Genel ve evrensel geçerli kaba tanımı ile aydın duyguları yerine aklını kullanan kişidir.

Aydın olma okul eğitimi ile orantılı değildir, aydın olmanın ilk koşulu; bağımsızca sorgulamak ve merak etmekten geçer.
Aydın, toplumumuzun ihtiyaçlarını tespit edip onun nasıl ilerleyeceği konusunda yol gösterir.
Aydın, içinde yaşadığı tarihsel/toplumsal ortamı sağlıklı bir şekilde gözlemler, sorunları ortaya koyar, birikimini toplumun yararına sunar. Konulara eleştirel ve sorgulayıcı yaklaşırken, sessiz kitlelerin ve kamu çıkarının yanında yer alır.
Düşünce, inanç, kültür, kimlik ve yaşam tarzlarına ilişkin geçmişleri farklı olan insanların barış içinde bir arada yaşamasını mümkün kılan kültür, demokrasidir.

Çözüm ortaya koymadan eleştiren, toplumsal duyarlılıklara aykırı düşünen aydınlar, kendileri gibi düşünmeyenlerden hoşlanmazlar, kendileri de huzursuzdur.

İster entelektüel, ister münevver, ister ulema olarak bilinsin/tanımlansın, çağının aydını; geleceği kestirebilen ve demokratik çözümlerin parçası olabilendir.

Öyleyse, ne için ve ne adına bir orta yol bulunacağı meselesi, toplumsal beklenti olarak “bir arada yaşama kültürü”nden başka bir şey değildir.

5-10 sene sonra; “keşke şöyle yapsaydık, farklı olurdu” demeyelim. 1980’de AP-CHP anlaşıp cumhurbaşkanını seçseydi, 12 Eylül Darbesi olmazdı veya 1960’da Menderes erken seçim kararı alsaydı ihtilal olmazdı, yorumlarını yapmak bugünden bakınca çok kolay.

Elbette, siyasette ilkesiz uzlaşma olmamalı. Toplum çok karmaşık bir bütündür. Ne siyah, ne beyaz bir dünyada yaşıyoruz.

Yurttaşlar, toplumdaki ayrışmanın tırmandırılmasından yana değil.